21 Nisan 2009 Salı

Mickey Rourke ve The Wrestler


Kabul edelim.. Aronofsky ve Rourke kusura bakmasın ama The Wrestler gayet klişe bir konuyu işliyor. Bitmiş, yalnız bir adamın hikayesinden başka bir şey değil. Daha önce hiç ele alınmadı mı sanki bu konu? Alındı tabi. About Schmidt, Being There, Don't Come Knocking bu konuyu -aynı şekilde olmasa da benzer bir şekilde- işleyenlerden ilk aklıma gelenleri. Daha önce işlenmiş bir konusu olan klişe bir filmi neden bu kadar çok beğendik ki biz?
Daha fazla kendi kendime sorular sormayı bırakıp, lafı da uzatmayıp 'Mickey Rourke' diyim ben en iyisi.. Bu filmde Mickey Rourke kendini oynamıştır aslında.. Ringte tutunmaya çalışan, seyirciye gülmek zorunda olan, şovunu devam ettiren ama iç dünyasında büyük bir çöküntü yaşayan, dışlanan, bir zamanlar Amerika'nın hatta dünyanın en iyi güreşçilerinden biriyken şimdilerde vücudunun hormon parasını zor çıkaran 'The Ram'in Mickey Rourke'tan hiçbir farkı yoktur aslında..

En son elle tutulur rolu 4 sene önceki Sin City'nin Marv karakteri olan ve bugüne kadar Pulp Fiction, The Untouchables, The Silence of the Lambs gibi efsanevi filmlerin efsanevi rollerini sırf para umrunda olmadığı için reddeden bu adam The Ram'de kendini görmüştür. Rolu kabul etmiş, yaşayarak oynamıştır. 4 senedir saçmaladığının (botokslar, ona buna laf atmalar, vs..) farkına varıp küllerinden doğmaya karar vermiştir ve kendisinden önce Nicolas Cage'e önerilen ve kendini anlatan bu rolun sıkı bir dönüş için en iyisi olduğunu anlamıştır..

Yani anlaşılan şu ki; her ne kadar Mickey Rourke, bu rol için kendisini seçen Darren Aronofsky'e borçlu olsa da Aronofsky de Mickey Rourke'a borçludur.. Hatta Mickey Rourke gibi bu rolu böylesine içten, yaşayarak, en güzel şekilde oynayan başka bir oyuncu bulunmasaydı bu filmi beğenir miydim orasını bilmiyorum..

11 Nisan 2009 Cumartesi

Lord of War - Bir kurşunun hikayesi...

Lord of War'ın başlangıcındaki en az lord of war kadar harikulade kısa film. Bütün filmi anlatır aslında. izlenmeli..