31 Ağustos 2009 Pazartesi

Baruter

Şu aralar kenan yarar'la birlikte penguen'i alma sebebimdir kendisi. Ama sanırım Kenan Yarar'ın ürünlerine, baruter'e ise saygımdan ve sevgimden dolayı alıyorum artık penguen'i. Çocukluğumdan beri aldığım penguen artık bana eskisi kadar zevk vermiyor. ama alıyorum. Penguen'deki Lombak köşesi bana keyif vermese de, baruter o köşeden çok daha fazlası, biliyorum. Yani çok fazla bi şey okuduğumdan, eski tadını hala aldığımdan dolayı almıyorum Penguen'i. Yiğit Özgür, Umut Sarıkaya, Ersin Karabulut ve daha nicelerinden yoksun bir Penguen'i hala aldırtabiliyo bu adam bana.

Tam bir sanatçı... Çocukluğumdan beri düpedüz hayranım kendisine. Fikirlerine, beynine, ruhaltına hayranım. Çocukluğumdan beri 'Nasıl bir beyni, eli, yeteneği, ruhaltı vardır ki böyle güzel şeyler verebiliyo bizlere?' diye sorar dururum.. Cevap bulamam. Tek bildiğim bu köfte dudaklı adam Penguen'ini tüm yaprak dökümlerine rağmen ayakta tutacaktır.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Push

Öncelikle, Push bir Heroes taklidi değildir. Hem, taklit denmez. Ayıp. Bu konuda anlaşalım. Her ne kadar ben de filmin konusunu okuduğumda 'heroes lan bu' dediysem de izleyince anladım ki öyle değilmiş ama benzediği doğru tabi.. Film her ne kadar Paul McGuigan'ın tarzı dışında olsa da özgün bir yönetmen olduğu için filmi ne yapıp edip kendi tarzıyla çekebilmiş. Açıkçası filmin konusunu okuduğumda daha önceki filmlerinden yola çıkarak 'olmaz bu' demiştim. Renkleri, kurgusu, müzikleri, anlatım örgüsü ve her zamanki gibi şaşırtıcı, vurucu sonla (evet. bu filmde bile yapabilmiş onu) buram buram Mcguigan kokan bir film olmuş. Ama filme tarzını o kadar yansıtmış ki filmin bir aksiyon filmi olduğunu unutmuş. Zira filmde nerdeyse 1 dövüş sahnesi dışında hiç aksiyon yok. E sen tabi Wicker Park gibi bir filmin yönetmenine böyle film çektirirsen olacağı budur.

Filmin yapımcıları cast'i seçerken de ne kadar fantastik insanlar olduklarını gözümüze gözümüze sokmuşlar. Zira castte chris evans, djimon hounsou, dakota fanning gibi birbirinden alakasız bir üçlü gördüğümde çok şaşırmıştım. Filmi izlerken de şaşkınlığını korudum. Chris Evans role oturmuş. Her ne kadar Mcguigan'ın bu rol için ilk başta favori adamı Josh Hartnett'ı düşündüğünü fakat anlaşamayıp ikinci tercihi olduğunu düşünsem de rolun altından kalkmış ve emini Mcguigan'ı mutlu etmiştir. Evans şu aralar rol seçmemeli, önüne gelen her rolu kabul etmeli ki çıkışını sürdürsün ki öyle olacak gibi görünüyor. Sıradan bir oyuncu, her role oturtulur ama vücudu ve her yere atlayıp zıplamaktan çekinmemesinden dolayı yapımcılar çizgi roman uyarlamalarında ya da Push gibi fantastik aksiyon filmlerinde kapısını çalacaktır. Dakota Fanning hala büyümemiş. Ya da bana öyle geliyo, büyümesin istiyoruım. Büyümesin. Telli dişlerine alışamadım. Ne de şirin konuşurdu eskiden. Konuşmasını bozmuş. Küçük yaşta Robert De Niro, Sean Penn, Tom Cruise, Kevin Bacon gibi oyuncularla oynamış olması ona yaramış sanki.. Kaybolup giden çocuk oyuncular kervanına katılmayacak gibi gözüküyor. Yapımcılar pek bi seviyo onu. Djimon Hounsou'yu ilk kez Blood Diomand'da etraflıca izleme fırsatı bulmuştum. Ordaki oyunculuğu gerçekten harikaydı. Push'daki Henry Carver gibi rollerin adamı değil. Rol seçiminde dikkatli davranmaz her role atlarsa onun için kötü olabilir.

Yani neticede Push Mcguigan'ın biraz çabasıyla tipik bir Hollywood aksiyon filmi olmaktan çıkmış nispeten özgün bir film olmuştur. Mcguigan'ın elleri değmeseydi ne olurdu bilemiyorum.. Ayrıca bu adamın müzik zevkine de hasta olduğumu söylemeden edemeyeceğim sanırım. Wicker Park'ta mum, snow patrol, death cab for cutie, mogwai, the shins, the postal service ve daha niceleri derken Push'ta da araya the notwist'i sıkıştırıvermiş. Pek mutlu oldum duyunca consequence'i. Esen kalınız.

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Ludovico Einaudi - Monday



Dinleyin, dinleyin.....

4 Ağustos 2009 Salı

The Hangover

Ne yani? Belki de sinema endustrisinin en gelişmiş olduğu ülke; koskoca 'Amerika' 6 yılda bir aynı şeyleri pişirip pişirip önümüze mi koyuyor? Ziyan olmasıncılık? Ya da Todd Phillips'i amerika'ya maletmemeli miyim? Aynı Cem Yılmaz gibi bir adamı unutup Levent Kırca'yı Türkiye'ye maletmediğim gibi Jerry Seinfeld gibi bir adamı unutmayıp Todd Phillips'i Amerika'ya maletmiyorum.
The Hangover oldukça eğlenceli bir film. Komik de. Ama izlemeden önce ''ulan bu adamın bir de old school diye bir filmi varmış önce bi onu izliyim de sonra The Hangover'ı izlerim'' dedim. Öyle de yaptım. Ama aynı filmi tekrar izlemiş hissine kapıldım. Sadece biri biraz daha uzun, eğlenceli ve geliştirilmişti. O da The Hangover tabi (6 yılda bırakın da olsun o kadar). Senaryo biraz daha farklı ama karakterler hatta karakterlerin karakterleri bile nerdeyse aynı. Anafikir aynı. Ortada asosyal bir aptal (old school'da frank, the hangover'da alan), 'sakın evlenme, bak ben ettim sen etme'ci yırtık bir adam (old school'da beanie, the hangover'da phil) ve tabi bir de içlerinde en mantıklı eli yüzü düzgün aklı başında olanı (old school'da mitch, the hangover'da doug). Sadece karakterlerin yerleri değiştirilmiş. Old School'da frank evlenendi, the hangover'da ise phil evlenen. Onun dışında phil ise aynı beanie. Hatta çoğu diyaloğu, aforizması bile aynı desem abartmış olmam.. Bunlara ek olarak stu eklenmiş (sağolsunlar), bir de ek olarak emek eklenmiş (daha pahalı, daha fazla kafa patlatılmış, tipik klasik aptal amerikan komedisi olmaktan 'biraz' sıyrılmış vs...)
Hollywood'un bi şeyleri ısıtıp ısıtıp önümüze koymayı bıraktığı, en azından aynı filmin modern versiyonunu çekip dürüstlük yaptığını düşünmeye başlamıştım ki bu film bütün düşüncelerimi başa döndürdü. Şimdi oscar da verirler buna. Oh ne güzel...

Not: Bu yazı ''yaa komedi filmi bu izle, gül, geç'' demeyenler için yazılmıştır. Öptm, tşk, bye.