28 Kasım 2009 Cumartesi

Serge Gainsbourg (Vie Héroïque )

Hayatına en çok ilgi duyduğum adamlardan biridir Serge Gainsbourg. Aykırı hayatı ve tavırları onu hep uç noktalarda yaşatsa da olağanüstü yeteneğinden dolayı hiçbi zaman toplum tarafından reddedilemedi. Hayatına böylesine ilgi duyduğum bu adamın hayatının filme çekilmiş ve gelecek yıl vizyona girecek olduğunu öğrendiğimden beri yüzümde amaçsız bi gülümseme var, şimdiden çok heyecanlıyım, çok mutluyum. Hele ki trailerını izledikten sonra 2:30 dakika sonunda ağzımın sularının bolca aktığını farkettim. Neyse efendim daha fazla zırvalamıyım ve sizleri birkaç yıl önce itu sözlük'te serge gainsbourg başlığına yazdığım biyografi tadındaki entryle ve daha şimdiden harika olacağını bildiğim o muhteşem filmin trailerıyla başbaşba bırakıyım.. Bu arada Jane Birkin'i canlandıran Lucy Gordon'ın film post-production aşamasındayken hayatını kaybettiğini de belirtelim. Rip.

Serge Gainsbourg, 2 nisan 1928 paris doğumlu müzisyen, besteci, aktör, ressam, sanatla ilgili herbi şey, bildiğin sanatçıdır.. Biri besteci, bir diğeri ise katılımcı kimliğiyle olmak üzere iki kez eurovision tecrübesi olmuş fakat ikisinde de ülkesi Fransa’yı değil Luksemburg ve Monaco’yu temsil etmiştir.

Eurovision sayesinde adını duyurmayı başardıktan sonra onu iyiden iyiye meşhur eden je t’aime moi non plus adlı şarkısını çıkardı. Daha sonra brigitte bardot ile bir birliktelik yaşadı. Orgazm seslerinin olduğu bu şarkı Drigitte Bardot ile kaydedilmiş ancak brigitte bardot Serge Gainsbourg’dan ayrıldıktan sonra bu şarkının kendi orgazm sesleriyle yayınlanmasını istememiştir. Bunu üzerine Serge de sanki ’aha ben de yeni sevgilimin orgazm sesleriyle yaparım ulan bu şarkıyı’ dercesine bu şarkıyı Bardot’dan katbekat güzel olan, dünyalar güzeli taptığım kadın Jane Birkin ’le kaydetmiştir. Evet burdan da anlaşılacağı üzere Jane Birkin’in ilk müzik tecrübesi orgazm sesleriyle olmuştur. İyi ki de olmuştur orası doğru tabi ama ilginç bir başlangıç olmuş doğrusu..

Neyse efendim Serge’nin bu şarkısından sonra Vatikan bu şarkının yasaklanmasını istemiştir. Birçok ülkede radyoda bile çalınması yasaklanmıştır. Bu yıllardan sonra kariyerine Jane Birkin’le devam etmiştir. 1971 yılında kendisiyle bir de konsept albumu çıkarmıştır. Sonra 1975 yılında nazileri eleştirdiği şarkılardan oluşan bir album çıkarmıştır. Bu album yine çokça tepki toplasa da ilgi gösterenler ve beğenenler de oldukça fazla olmuştur.. Bu çılgın adam bununla da kalmamış, 1978 yılında fransa ulusal marşını raggae tarzında yorumlamış ve işi iyice çığrından çıkarttığını düşünen bazı kimseler tarafından ölümle tehdit edilmiştir.. Yani kısacası bu yıllarda eşşeeen şeyine suyu kaçırmıştır.. Vukuatları bununla da bitmemiş o yıllarda fransa’nın en ünlü talk-showuna sarhoş sarhoş çıkış üstüne bi de Whitney Houston’a küfürlü bi şekilde iltifat etmiştir.

Bunca vukuatı olmasına, bilmemkaç kez ölüm tehdidi almasına, fransız vatandaşlığından atılma raddesine gelmiş olmasına ve bütün fransa tarafından nefret edildiği sanılmasına rağmen 2 mart 1992 günü öldükten sonra, o dönemin cumhurbaşkanı François Mitterrand cenaze töreninde konuşma yapmış, ölümünden ne kadar büyük üzüntü duyduğunu belirtmiştir.. Bütün Fransa, o giderken ayakta alkışlamıştır..

Hayatını hep kalburüstü, cesurca, bildiği gibi yaşamış ve jazz, rock, pop, raggae, hip-hop ve daha birçok tarzda şarkılar yapmış, söylemiş, söyletmiştir.. Birçok tarza öncü, birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur. Benim gözümde tam bir sanatçıdır bu çirkin adam. Ama herkes bi şey için kızıyo ya ona ben de Jane birkin gibi bir güzelliği ve yeteneği oyuncağı gibi kullanıp harcadığı için kendisine pek bir kızıyorum.. Ama sonra şarkılarını dinliyorum, bütün sinirim geçiyo..

Yattığı yerde iyi uyusun, rahat uyusun..
amin. Rip.


Teaser: Gainsbourg (Vie Heroique) Bande Annonce - Click here for more free videos

10 Kasım 2009 Salı

(500) Days of 'Summer'

Bir aşk filmi mi yoksa bir erkeğin bir kızla tanışma hikayesi mi? Aşk filmi olmadığı kesin ama erkeğin bir kızla tanışma hikayesi de biraz hafif bi tanımlama olur sanırım. Bildiğim tek bi şey var o da Summer karakterinin (zooey deschanel gibi bir güzellik sayesinde, ay lav zooey deschanel) bugüne kadar yaratılan en orijinal karakterlerden biri olduğu. Ne bundan önce yapılmış romantik komedi filmlerindeki karakterlere benziyo ne de başka filmlerdeki karakterlere. Belki kolay, karşımıza çıkabilecek hatta çıkmış bi karakter ama sinema için kesinlikle çok orijinal. Filmin yönetmeni Marc Webb karakterin iç dünyasına pek girmeyerek hem Tom'u daha önplana çıkarıp filmi aşk filmi yakıştırmasından kurtarmak, hem de Summer'ı anlaşılamaz, çözülemez, mistik kılmaya çalışmış. İşte bu nerdeyse hepimizin en az bi kere karşılaştığı, bizleri kahreden pis karakter pek güzel işlenmiş filmde. Kendimizi Tom'un yerine koyuyoruz. Biz Tom'uz ve Summer'ın duygularını, düşüncelerini hiçbir zaman anlamıyoruz. Bize neden hem yakın hem de uzak? Mutluyken, her şey yolundayken neden gülüşündeki sıcaklığı hissedemiyoruz, onun da mutlu olduğunu anlamıyoruz? Mutluysa neden kendini çekiyo? Sinemada neden ağladı? Neden elini tutmak istediğinde elini çekti sonra öpüp evine gitti? Biz de bilmiyoruz... Aynı gerçekte olduğu gibi. Her şey belirsiz. Bütün bunlar sayesinde Summer orijinal bir karakter, film de oldukça samimi bizi bize anlatan bi film oluyo. Summer güzel bir karakter... Hatta romantik-komedi filmlerinde çığır açabilecek bir karakter Summer. Umarım açar da bize 20 yıldır aynı şeyleri izleten klasik romantik-komedi filmlerinde yeni bi şeyler görmeye başlarız. Ayrıca Tom'un love will tear us apart tişörtünü çok kıskandığımı belirtmek isterim hatta şu an hala kıskanıyorum. Çok güzel bi tişört lan..
He bi de:
PENIS!!!

8 Kasım 2009 Pazar

En iyi 5 - Gelecek vaat eden aktrisler

Neden insanlar dünyanın en iyi aktörü kim sorusunun cevabını ararken robert de niro, al pacino, jack nicholson, dustin hoffman, sean penn ve daha nice birbirinden kült oyuncu arasından karar veremezken kadın oyuncusu kim diyince direk 'eeöö.. meryl streep!' der? Hollywood -her fırsatta söylemekten sıkıldığım- bir bağyan oyuncu sıkıntısı yaşıyor. Yani aktörlerde olan tahttan indirme durumu kadın oyuncularda yok. Zira tahtta ya da tahtlarda oturan doğru düzgün kadın oyuncu sayısı çok az. Bu durumu kökten çözebilecek, hollywood'un bel bağladığı en önemli 5 30 yaşaltı aktrisin şöyle olduğunu ya da olması gerektiğini düşünüyorum efendim (yine gıcıklık yapıp 1 numaradan başlıyorum tabi ki):

1- Natalie Portman:
İstisnasız her filminde beni şaşı yapmayı başarmış ender oyunculardan biri bu bayan. Daha 13 yaşındayken belliydi bunun böyle olacağı gibi bir klişeye sığınmayacağım zira en iyi performansını leon'da değil de garden state'te sergilediğini düşünüyorum. Henüz 13 yaşında oldukça büyük bir çıkış yakaladıktan sonra Heat gibi bir filmde yer almış olması onu daha da yükseltti ve kariyerini oldukça akıllıca yönlendirdikten sonra hollywood'un en önemli aktrislerinden biri oldu. Eminim ki rol seçiyor ve saçma sapan rol tekliflerini reddediyor aman ne de güzel yapıyor. Her türlü rolde başarılı olabileceğini göstermeye çalışsa ve bunu başarsa da ben kendisine bir türlü vamp kadın, femme fatale rollerini yakıştıramıyorum onu da belirtmeden geçemeyeceğim. Ayrıca, dünyanın en güzel kadını olmasının birinciliğinde pay sahibi olduğunu da nerden çıkardınız?

2- Zooey Deschanel
Şu 1'le 2'yi seçerken neler çektim bir bilseniz.. Ama sanırım yılların hatrıyla natalie portman 1 adım önce geçti ama aralarında pek fark olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Efendim bu Zooey Deschanel kişisi tam bir 10 parmağında 10 marifet insanıdır. O ne harikulade oyunculuk, o ne güzel ses, o ne doğallık, o ne güzelliktir öyle aman tanrım (bunları sayarken torununa karşı komşunun kızı Gülten'i ayarlamaya çalışan bir anane kıvamındaydım. evet). Kendisini almost famous'la tanıdıktan sonra büyük bir salya akıntısıyla aynı güzellikte bir filmde bekledim ve sağolsun beni kırmadı, 3 yıl sonra all the real girls'te aynı güzellikte karşıma çıkarak beni pek mutlu etti. Çoktan benim gözümde en tepelere oturmuştu zaten. Hala da öyle. Umarım gelecekte sinema dünyasının en tepesine oturur..

3- Abbie Cornish
İtiraf ediyorum. Bu bayanı bir tek Candy'de doğru düzgün izleme şansına eriştim. Evet bu benim için bi şanstı çünkü iki kişiye odaklanan Candy tarzındaki filmlerde bugüne kadar izlediğim en iyi performanslardan birini izletti bana (hatta belki de en iyisiydi). Ayrıca, şu an gözümde dünyanın en iyi kadın oyuncusu olan Nicole Kidman'ın vatandaşı olması sebebiyle de çok şeyler bekliyorum kendisinden. 2000'li yıllarda yavaş yavaş düşüşe geçen Nicole Kidman'ı tahtından ederse hiç şaşırmayın.

4- bryce dllas howard
The Village'taki harika performansıyla dikkat çektikten sonra Manderlay ve Lady in the Water'la yaptığı hat trickle bizi ümitlendirdi fakat daha sonra düşüşe geçti. Spider-man ona pek yaramadı sanırım. Şimdi de 2011'de vizyona girecek olan twilight saçmalığının 3. filminde yer alacağı söyleniyor. Yeteneğini ve güzelliğini saçma filmlerle harcamaya kararlı olduğu için kızamıyorum kendisine zira hem kendisi hem de oyunculuğu pek güzel..

5- Dakota Fanning
Evvet! Herkesin beklediği oluyor ve sonunda küçük kızımız büyüyor.. Sanırım Dakota Fanning dışında hiçbir çocuk oyuncuyu bu listeye koymaya cesaret edemezdim, çocuk rolleriyle yetişkin rolleri arasında büyük farklar var ve çocuk oyuncular büyüdükleri zaman bazen büyük hayal kırıklığı yaratabiliyorlar ama tersi de olmuyor değil ve sözkonusu bu kız olunca işler değişiyor. Beni bugüne kadar en çok etkileyen çocuk oyuncu performanslarına imza attı bu kız ve push'la igili yazıda da belirttiğim gibi küçük yaşta önemli oyuncularla, büyük yapımlarda yer almış olması ona yaramış ve kendini oldukça geliştirmiş. Yapımcılar da pek bir seviyo onu. O da twilight'ın gişe başarısı karşısında hipnoz olup rol teklifini kabul etmiş ama o daha küçük hangi filmde oynasa yarar ona. Umarım ilerde küçüklüğündeki gibi performanslar izletir de bizleri yine etkilemeyi başarır.